Trauma
'Ne olurdu,
bir kağıt gibi yazabilseydim sizi,
bir kağıt kadar temiz olabilseydiniz,
bir kağıt kadar yalın olsaydın da
boğdurmasaydın sevgimi...'
H.Altıntaş
Siyah Gergedan
İnsan Habitatının Kıyıcılığı
[Konuşmalar]
- Baba?
- Söyle oğlum.
- Sen başka bir gezegenden gelseydin...
- Evet.
- Uzaylı mı olurdun?
- Galiba.
- Peki, yine aynı sen mi olurdun?
- Bilemiyorum.
- Neden?
- Öyle aniden sorunca, gelmedi aklıma.
- Düşün o zaman.
- Tamam.
- Düşündün mü?
- Düşündüm galiba.
- Cevapla o zaman.
- Sanırım, gaddar olurdum.
- Neden?
- İnsan olamadıklarının peşinden gider.
- Olamadığın şey ne?
- Gaddar olmak.
- Gaddar nedir?
- Başkalarına haksızlık etmekten çekinmeyen, acıması olmayan, insafsız davranan, taş yürekli, acımasız olan kimse.
- Gaddar olmak güzel bir şey mi?
- Doğmak için değil. Yaşamak için güzel.
- Neden 'gaddar olurdum' dedin.
- Anlayacağın zaman değil.
- Çocuk olduğumdan mı?
- Evet, çocuk olduğundan.
- Peki, ne zaman anlarım?
- İleride.
- Belirli bir zamanı mı var?
- Var.
- Ne zaman?
- Yalan söylediklerinde.
- Kimler?
- İnsanlar.
- Hepsi mi?
- Hayır
- Kimler o zaman?
- Sevdiklerin.
- Sevdiklerim neden yalan söylesin?
- Seni sevmediklerinden.
- Beni sevmiyorlarsa, neden onlara sevdiklerim deriz?
- Çünkü seni yanıltırlar.
- Ne zaman?
- Her zaman.
- Bile bile neden aynı hataya düşeriz baba?
- Severiz de ondan.
- Sevmek hataya mı sürükler baba.
- Sevmek hatadır zaten.
- Bu durumda sende mi hata yapıyorsun?
- Bende hata yapıyorum oğlum.
- O zaman yapma.
- Durduramıyorum...
- O halde ben hep sevilen olacağım baba. Hiç bir zaman hata yapmayacağım. Seven olmayacağım.
- Gaddar ol, oğlum.
- Peki, sevmek ile sevilenin ne farkı var baba?
- Çok farkı var oğlum.
- Ne mesela?
- Biri her şeyini düşünmeden verir, bir diğeri gaflete düşürerek, her şeyini elinden alır.
- Neyini elinden alır baba?
- Duygularını.
- Duygular para eder mi?
- Hayır oğlum. Duygular para etmez.
- Para etmez ise neden elinden alırlar?
- Beş parasız kalman için.
- Beş parasız kalınca ne olur?
- Kaybedersin.
- Neyi kaybedersin?
- İnsanlığını.
- İnsanlığını kaybedersen ne olur baba?
- Sevdiklerin gibi olursun.
- Sevdiklerim, insanlıkları olmadan güçlü mü?
- Kendilerine göre güçlü.
- O zaman ben hep sevilen olacağım. Hiç kaybetmeyeceğim. Hep kazanacağım. Güçlü olacağım baba.
- Gaddar ol, oğlum.
- Sen kaybettin mi baba?
- Daha değil.
- Ne zaman?
- Sen benden aldığın zaman.
- İnsanlığını mı alacağım senden?
- Evet.
- O zaman ölür müsün baba?
- Herkes gibi.
- Ölme baba. Beni terk etme...
- Ben değil. Sen beni terk edeceksin.
- Sende başkalarının insanlıklarını alsan, o zaman ölmezsin baba.
- Ama sana ait olan hiç bir şey yoktur onların içinde.
- Ne vardır?
- Başkalarının insanlığı ve duyguları.
- Sende onlar gibi yaparsan, beş parasız mı bırakmaya başlarsın sevenleri?
- Evet.
- Sen neden çalmıyorsun duyguları baba? Sen neden sevilen olmuyorsun?
- Hırsız değilim oğlum.
- Ama bana gaddar ol, dedin.
- Yaşaman için gaddar ol, oğlum.
- Sen de ol, baba.
- Olamam oğlum. Ben, yaşamak istemiyorum.
- Neden gaddar olmak istemiyorsun?
- İnsanlığımı kaybetmemek için.
- Peki, sen onlardan gizlice alsan?
- Neyi?
- Çalınan insanlıkları. Tıpkı Robin Hood gibi sende sevenlere dağıtsan, o zaman her şey daha iyi olur.
- Amaç ne olursa olsun, hırsızlık hırsızın yapacağı şeydir. Ama sen gaddar ol, oğlum.
- Tamam baba.
- Tamam oğlum.
- Şimdi, ölecek misin?
- Yakında oğlum.
- Güle güle baba.
- Seni seviyorum oğlum.
- Keşke ölmesen baba, keşke uzaydan gelsen. Keşke gaddar olabilsen...
H.Altıntaş
Siyah Gergedan
27'ler Kulübü
[Konuşmalar]
- Davullar çalmaya başladığında, kaçacaksın.
- Neden?
- Soru sorma. Soru sor diye para vermiyorum.
- Tamam.
- Önüne; yüksek ağaçları bulunan, kasvetli bir orman çıkacak.
- Sonra.
- Sonrası yok.
- Çok saçma değil mi?
- Saçma olan ne?
- Her şey.
- O zaman düşünme.
- Neyi?
- Yönergelerimin akla aykırılığını.
- Biraz açıklama yaparsan, belki daha iyi anlarım.
- Anlaman için konuşmuyorum.
- Ne için konuşuyorsun?
- Uyman için.
- Neye uymam için?
- Bana.
- Tamam o zaman. Seni dinliyorum.
- Seni bir araba karşılayacak. O arabaya bin.
- Nasıl bir araba?
- Sandıktan yapılmış.
- Nasıl bir sandık?
- Soru sorma. Paralarımı çarçur ediyorsun.
- Ama bilmem gerek.
- Tamam o halde, tabuttan.
- Sandık mı?
- Evet. Tabut.
- Tabuta bineceğim öyle mi?
- Evet. Burada anlaşılamayacak bir şey yok.
- Hayır tabi ki yok ama neden bindiğimi sorabilir miyim?
- Öğrenip ne yapacaksın?
- Normal bir arabaya binebilirim belki.
- Neden?
- 'Seni bir araba karşılayacak. O arabaya bin.' Demedin mi?
- Dedim.
- O halde, beni bir yere yollayacaksın. Normal bir arabaya binsem, yani tabut biraz şey...
- Ne?
- Ürkütücü.
- Ama Tanrı öyle söyledi.
- Hangi Tanrı?
- En yüksek katta oturan.
- Tanrı?
- Şu göbekli olan.
- Göbekli mi?
- Aramızda kalsın, iştahı biraz açıktır.
- Ama benim bildiğim, Tanrı göbekli değildir.
- Nedir senin bildiğin.
- O ezeli ve ebedi...
- Bırak şimdi o zırvaları da, sen beni dinle.
- Ama Tanrı yemek yemez, yani o...
- Yer. Çok da güzel yer. Tüm dünyayı silip süpürene kadar, yer. Yiyecekte. Çünkü o hiç doymayacak.
- Peki benden ne istiyorsun?
- Ben istemiyorum.
- Ama bana para verdin.
- Evet.
- Konuşma ve dediklerimi yap, dedin.
- Evet.
- Bu durumda, sen benden talep ediyor oluyorsun?
- Hayır. Çünkü benden de talep ettiler.
- Neyi?
- Seni inandırmamı.
- Neye?
- Ölüme.
- Hangi ölüme.
- Senin ölümüne.
- Kim?
- Şişko Tanrı.
- Bir dakika, Tanrı, ölümüme, inandırması için seni mi gönderdi?
- Şişko Tanrı.
- Tanrı işte.
- Şişko Tanrı.
- Şişko demişim dememişim ne fark eder.
- Hayır. Şişko Tanrı.
- Tamam öyle olsun, şişko tanrı, ölümüme, inandırması için seni mi gönderdi?
- Evet.
- O halde, o para neydi.
- Rüşvet.
- Kime?
- Zebanilere.
- Niye?
- Çok üstüne gitmesinler diye.
- Sebep?
- Çünkü yenisin. Yeni olanlara, ortama alışmaları için, biraz kötü davranırlar. ama üzülme alışırsın. Hele o kırbacın tadı, bir bakmışsın ne kadar tatlı gelmiş.
- Ne kırbacı?
- Günahlarının kırbacı.
- Peki sen kimsin?
- Ölüm.
- Melek mi? Ölüm meleği mi?
- Ölümün meleği olur mu?
- Olmaz mı?
- Ölüm, ölümdür.
- Şey...
- Korktuk galiba.
- Biraz.
- Biraz mı?
- Yani, baya korktum.
- Hadi al şu parayı da, aramızda ki gerilim durulsun biraz.
- Teşekkür ederim ama artık bitirelim bu şakayı.
- Ne şakası?
- Yaşadığımız her şey, ölüm şakası, Tanrı, yani aramızda geçen herşey.
- Şişko Tanrı.
- Tamam! Şişko Tanrı!
- Aferin.
- Şaka değil mi? Hani var ya televizyonlarda yapılanlardan. Ölüm şakası. Şaka işte!
- Ölümün şakası olur mu?
- Olmaz mı?
- Ölüm, şaka kaldırmaz.
- Tamam o zaman. Ben gideyim. Beni beklerler.
- Kimler?
- Sevdiklerim.
- Artık yoklar.
- Nasıl yoklar?
- Uzaklaştın.
- Kim?
- Sen.
- Sevdiklerimden, neden uzaklaşmak isteyeyim.
- Şeytana kandın. Kötüye inandın. Kendini metronun raylarına attın. Böylelikle sevdiklerinden uzaklaştın.
- Ama...
- Ama ne?
- Üzerimde öldüğüme dair hiç bir emare yok.
- Metro raylarına dağılan parçaların ve kopan boynunu mu diyorsun.
- Kopan mı?
- Evet.
- İşte buradalar, kopmadılar.
- Bedenin orada.
- Nasıl orada. Ben oradaysam burada ki kim?
- Sence?
- Ruhum?
- Tebrik ederim.
- Neredeyim o zaman?
- Arada.
- Araf gibi mi?
- Hayır.
- Cehennem mi?
- Hayır.
- Cennet mi?
- Güldürme beni.
- Neredeyim o zaman?
- 27 liler kulübünde.
- 27 liler kulübü mü?
- Evet. Unutulanların yeri. Şeytan ile işbirliği yapanların ormanı. Başkaldıran insanların topluluğu. İntihar cenneti.
- Şaka bütün bunlar. Şaka değil mi? Doğruyu söyle?
- Evet, şaka.
- Rahatladım.
- Bende.
- Bir dakika, şurada ki;
Morrison ve Cobain değil mi?
Ve daha bir çok...
- Evet.
- Ölenler...
- Evet.
- Ben gerçekten...
- Evet sen gerçekten...
- Uzaklaştım.
- Evet. Sen gerçekten, uzaklaştın sancılarından.
- Peki sen gerçekten kimsin?
- Hendrix.
- Jimi Hendrix mi?
- Evet.
- Gitarın nerede?
- Gel göstereyim.
- Çok mutlu olurum.
- Sigara ister misin?
- Yasak değil mi?
- Burada herşey mübah.
- Teşekkür ederim, kullanmıyorum.
H.Altıntaş
Siyah Gergedan