Meczup
Yol öyle bir yoldur ki; sen senden çıkarsın sana kavuşmak için.
Can candan ayrılır; cânâna gitmek için.
Sen hep yanarsın; kül olabilmek için.
Alev alev, parça parça kopartırsın kendini kendinden.
İşte öyle bir gündü...
Ben böyle bir günde,
çölün kavurucu sıcağı altında otururken bulmuştum onu.
Yolun sonunda kavruk, kuru ve yalnızdı.
Alevler içinde simsiyah gözleri, kupkuru dudakları ve ağzından akan sıralı cümlelerle tanımıştım bu gezgini.
Yanına yaklaştığımda bana baktı,
işaret parmağı ile gökyüzünü gösterdi ve
'Hu' dedi.
'Kimsin?' dedim.
'Ben senim' dedi.
'Beni başka biri ile karıştırdınız, sizi tanımıyorum' dedim.
'Tanırsın' 'Tin' dedi.
Baktım adama, sonra düşünmeden sustum; anlamını kavrayamadığım, manâsının ne demek olduğunu bilmediğim bu sözlere.
ve devam etti:
'Manâ' dedi.
'Manâ; manâsızlıkta yer bulur.
Ruh, evinde yer bulamamış ise; o ruh, o eve, dardır.
Böylece yapılacak tek şey, kaçmaktır.
Yani olmamış olmaktansa, hiç olmak, yeğdir.'
Sonra ayağa kalktı ve güneşe doğru gitti.
Giderken döndü ve 'Hak' dedi.
Bende başımı hafifçe eğerek 'Hu' diye karşılık verdim.
Sonra yandım ve sustum.
İçime sıkışmış ruhumu düşündüm ve tekrar yanarak küle döndüm...
H.Altıntaş
Siyah Gergedan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder