12 Mart 2018 Pazartesi

Amorf



Amorf









Bu sabah


aynaya baktığımda, 


bulanık bir yüz ile karşı karşıya kaldım.





Traş oldum, 


bıyığımı düzeltmeye çalıştım, 


görünüşümden kaçtım.




Şans getirsin 


diye 


aynayı parçaladım.





Yalvarırım 


bugün 


telefon sesi duyulmasın.





Dile dökecek 


kelime üretemiyor 


dudaklarım.





Görüntüler, 


kımıldamadan 


bağdaş kuruyorlar gözde.





Biçimsizlik


alıp başını 


iki yana dağılıyor.





Söz veriyorum,


bugün görmemen için 


evden çıkmayacağım.





Söz veriyorum,


bugün yüzümü kesip


yakışıklı olacağım.





Kendimi 


daha iyi sunacağım 


yakışıksız çizgilerimle.





Ve bugün

daha da


uyuyacağım.





Biraz daha 


kestireceğim;


çirkin, zararlı ve bozuk şeklimle.





Bileceğim ki; 


benden fazlaca dokuncalı varlıklar olacak, 


uykularımda ki düşsellikte.





O an,


daha da sağlıklı olacağım,


tel örgülerinde, ölü keçileri gördükçe.





Uyuyacağım 


ve 


bilmece soracağım:





'' İşe yaramaz bir solucan.


Sırtı kambur, elleri küçük ve kristalden.


Terlemekten nefret ediyor.


Mart ayında, çiftleşenlerden de...''












H.Altıntaş

Siyah Gergedan

9 Mart 2018 Cuma

Ödünleme



Ödünleme








Hadi şimdi mışıl mışıl uyu.

Emanet et rüyalarını kanatlı güzel kadınlara.

Düşlerin perçemi olsun dokunupta okşayabildiğin.

Yalın, tek bir rüya ver uykularıma.

Dul bir kadın dursun karşımda,

göğsünden sütünü akıtan.

Yaşlı bir bilge getir düştüğüm çukuru kaplayan.

Genç bir kadın geçsin,

bacaklarının arasını hırpaladığım.

'O' kadın olsun, çocuklarımı içine saçtığım.

Doğursun beni, kan ile kaplı döl yolundan.







Şimdi otur ve dinlen!

Sakin kal ve yaşa!

Dua et ve haykır!

Kimse okumasa bile, tanrı bir yerlerde.

Görecek ne çok ışık, 

düşürecek ne kadar çok yıldız var gökyüzünde.







Hadi şimdi mırıldan şarkını yerçekiminin etkisiyle:





Kafam uğulduyor.

Ruhum atmosfer dışında.

Evet bölük pörçük.

Karşımda sakin kal.

Ne olur bir kez söyle.

Yalvar tanrıya.

Bir kez de olsa, öpücük kondur dudaklarından 

tanrının çocuğuna...









H.Altıntaş 
Siyah Gergedan

3 Mart 2018 Cumartesi

Ouroboros




Ouroboros











Zaman üzerimize düşürürken kalıntılarını, gece hiç aydınlanmadı.


(Kediler hala sepetin içinde)


Uyurgezer bir kadın, düşlerinden elma bahçelerine açılan bir kapıdan içeri adımını attı.


(Kediler hala sepetin içinde)


Deniz ürperdi, korkak aslanlaştı ve umut kendi kanını yaktı.


(Kediler hala sepetin içinde)


Akıntının içinde görmüştü yüzlerini.


(Kediler hala sepetin içinde)


Cennet, sanıldığı kadar rahat değildi.


(Kediler hala sepetin içinde)


Cehennem ise gözlerini yakmıştı paslı bir demirle.


(Kediler hala sepetin içinde)


Dünya, savaşlarla barış içinde çocukları öldürüyordu.


(Kediler hala sepetin içinde)


Dur demek, kimsenin aklına gelmedi; bir çocuğu bombalar içinde izlerken.


(Kediler hala sepetin içinde)


Herkes kendinden sorumluydu o sabah; fıstık ezmesini sürerken yanmış insan etine.


(Kediler hala sepetin içinde)


Davetliler arasında bir tek tanrı eksikti.


(Kediler hala sepetin içinde)


Göklerden melek yağıyordu okyanusun üzerine.


(Kediler hala sepetin içinde)


Tanrı, teker teker kanatlarını kırıyordu başlarını kaldırdıklarında.


(Kediler hala sepetin içinde)


Yüzü kalmamıştı bakacak insanlığa.


(Kediler hala sepetin içinde)


Üç maymun bile tutuklanmıştı.


(Kediler hala sepetin içinde)


Ruhu sakat bir kadın, kendinden daha fazla olgun bir adama çocuk demişti.


(Kediler hala sepetin içinde)


Bekliyordu yerleştirilmesi için zengin erkek spermini.


(Kediler hala sepetin içinde)


Küçük şeytanlar doğuracaktı, başka kalpleri küstüren.


(Kediler hala sepetin içinde)


Paçoz akıllanmamıştı.


(Kediler hala sepetin içinde)


Savaşlar kimseyi uslandırmamıştı.


(Kediler hala sepetin içinde)


Hayat kimseyi ölümle terbiye etmemişti.


(Kediler hala sepetin içinde)


Tanrı, kendi kurduğu düzene dönmüştü sırtını.


(Kediler hala sepetin içinde)


Bütün insanlık, tecavüze uğradı uygarlık tarafından.


(Kediler hala sepetin içinde)


Yürekler daha da çoraklaştı.


(Kediler hala sepetin içinde)


Korkusundan bir yerlere saklandı gönüller.


(Kediler hala sepetin içinde)


Gecenin son kıvrımında biri çıkageldi, ay ışığı çeyreğinde.


(Kediler hala sepetin içinde)


Savaş yaraları sarmıştı bütün bedenini.


(Kediler hala sepetin içinde)


Gözleri güneşten daha sıcaktı.


(Kediler hala sepetin içinde)


Aklı ile kalbi aynı tutkuları kavramıştı.


(Kediler hala sepetin içinde)


Bir yükseltinin üzerinden seslendi etrafındaki kalabalığa:


(Kediler hala sepetin içinde)


Bırakınca, bulamazsın kendini sarkacın dengesinde.


(Kediler hala sepetin içinde)


Bırakınca, ölüm gelir dadanır kapıya.


(Kediler hala sepetin içinde)


Bırakınca, aç karnına uyur insanlık.


(Kediler hala sepetin içinde)


Bırakınca, tanıyamazsın yüzünü bir su yansımasında.


(Kediler hala sepetin içinde)


Bırakınca, yeni bir tanrı doğuramazsın bana benzeyen.


(Kediler hala sepetin içinde)


Bırakınca, kediler büyümez tanrının kemiklerini kemirme isteğiyle.



    


              _________






Üşüyünce, 


ölüm yalnızca seni değil


beni de gebe bıraktı sevgiye.


Kediler büyüdü, sepet dağıldı.


Tanrı yeni bir buyruk yazdı,


sıfır kilometre bir peygambere.


Dedi ki: kendi bokunuzda yok olun! 




              _________                                       

   
                                                        




Kediler büyüdü, kaplanlaştı...












H.Altıntaş

Siyah Gergedan