21 Mayıs 2021 Cuma

Martının Kendini İnsan Sanması

Martının Kendini İnsan Sanması











 Uçarken sıçradığım toprağın, 


salıncak ile dansını tanımıştım


beyin odacıklarında sallanırken.


 Kafamdaki uyuşukluk, 


yanlış yerlerden fısıltı ile gelen


sözcüklerin tılsımına kapılmıştı.


Şimdi tam olarak 


zaman kavramını unutmuş olsam da; 


zarar dolu 


ama bir o kadar da 


çekici gelmişti gözüme


umutsuzluğun körüklü ateşi.


 Kimdim?


Neydim? 


Eskisi yenisine göre 


daha mı tatminkardı uçurumları izlerken, 


bilemezdim.


 Anlatacaklarım, 


bir martının 


gagasının arasından çıkan


belki de en olanaksız sözlerdi, 


eğer beni yadırgamazsanız.


Sanırım zorluk çekmeden anlarsınız;


içimdekini özgürce.


 Yine her zaman ki günlük yaşam savaşımı verirken 


uzakta takılı kalmıştım 


iki ayaklının kafatasındaki odacıklara.


Deniz toprağa sanki savaş açmıştı, 


bizler ise tıpkı gondol sefasındaydık 


perdeli ayaklarımla yemekleri avlarken.


 İşte o zaman tanıdım 


beyaz teni ile 


insanlığı gölgede bırakan kadını.


O tanımazdı beni. 


Hayır! Hiç tanımazdı, 


ama ben onu çok uzun süre 


sabırla tanıştırdım


kafamdaki çelişkilerle.


Yavaş yavaş kabul ettirdim 


ve sokuldum bilincine, usulca...


Hayal değildi gördüklerim,  


çirkin cadının armağanıydı 


yalnızca içime giren.


 Kafası bulanıktı, 


biraz da dalgın. 


Ne yapacağına karar veremeyen yapısı ile savruluyordu 


benim gibi dalgaların arasında 


ama onun perdeli ayakları yoktu


tutunamazdı benim gibi 


tuz kokulu maviliklere.


 Etrafında dolandım, 


beni diğer martılarla karıştırmış olmalı ki; 


iki ayaklıdan aldığı ekmeği savurdu rüzgara.


Hızlı bir dalışa geçtim, 


rüzgarın çarptığı beyaz tüylerim bağrışıyordu.


Daha hızlı olmalıydım! 


Onun elinden kopup gelene, 


karşı konulmaz bir istek vardı.


 Hayır! O beni tanımamıştı 


ama ben onu evden alıp 


eve bırakırdım.


Gagamın açılışı ile perdeli ayaklarımın 


fren yapması arasında geçen sürede 


aldım bana sunduğu ekmeği.


Gördü beni, 


tanıdı sandım, 


diğerlerinin arasında 


daha farklı olduğumu göstermek için 


yanına yol aldım. 


Seslendim,


kanat çırptım, 


fakat farkına varmadı.


Elindeki şişeyi fırlattı üzerime!


 Zavallı kanadım;


o günden beri 


hep acı içinde


sitemde bulunur 


geride bıraktığı tüylerini düşününce.


 Kötü bir istek değildi ki bendeki, 


sadece beni farketmesini istemiştim. 


Diğerlerinden farklı olduğumu,


içimde insan ruhu taşıdığımı, 


görüntümün altında yatanın 


et parçasından ibaret olmadığını 


anlatmaya çalışmıştım. 


Elimin ve kolumun olmadığı bu gezegende 


nasıl şiir yazılır bilemem. 


Belki de, 


şiir yazmak için 


ellere gereksinim duyanlardan değilimdir,


kim bilir.


Belki de 


bir martının 


kalbini susturacak güzellikte


bir ruh yoktur evrende.


Belki de, 


sen haklısındır. 


Kanadımı kıracak kadar 


güzellik


barındırmamışımdır içimde...





















H.Altıntaş

Siyah Gergedan


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder