Bir perşembe vakti,
üzerine düşen
kar tanelerini
topladım
ölü soğukluğu bedeninden.
Evin içine
Evin içine
adımımı attığımda
ayaklarım
geri çekiyordu kendini,
atı şaha kaldıran
yılan misali.
Çürümüş buzdolabından
Çürümüş buzdolabından
hiç bir farkı olmayan
üç numaralı
dairenin içinde
sallanan
bedeni duruyordu.
Çırıl çıplaktı,
Çırıl çıplaktı,
boyunduruk altından
özgürlüğünü
kazanmıştı
ve işaret ediyordu
gökyüzüne
tıpkı atalarının
yıldızlarda olduğunu düşünen
çocuklar gibi.
Bir anlık
Bir anlık
göz yaşının ardından
bacaklarım boşalacak gibi oldu,
diz çöküp
tapınacaktı
morarmış
beyaz tenli peygambere.
Yanına yaklaştığımda
Yanına yaklaştığımda
yüzünde
peri padişahının
kızını kaçıran
çobanın
gülüşü vardı.
Gülüyordu tanrıya,
Gülüyordu tanrıya,
ve geleceğini
ateşe atıyordu
kendi kokuşmuşluğundan
sıyrılarak.
Sonra,
Sonra,
aynada
yansımasını gördüm
ve irkildim
bir anlığına da olsa
et parçasından kopan ruhuyla
dansını seyrettim
üç numaralı
dairede.
Yüzü,
Yüzü,
urgandan mı
yoksa ölümün
dokunuşundan mı
bilmem ama
tıpkı karanlığı
çağrıştırıyordu.
Ve biliyordum
Ve biliyordum
çocukluğunda ki
oynanan oyunlarda da
aynıydı,
sadece
karanlıkta kalmayı
tercih ediyordu.
Sıradan bir günde,
Sıradan bir günde,
sıradan bir evde,
sıradan aydınlık yerine,
“o”
karanlığı
tercih ediyordu.
Aynı
Aynı
çocukluğunda ki gibi
soğuk rengin
fenersiz
özgürlüğüne
uzanmıştı.
Artık
Artık
saklanacak
ne bir kimse
ne de
oyun oynayacak
çocukluk vardı.
üç numaralı
üç numaralı
dairenin
tavanında sallanan
bir beden
ve üzerine düşmesi için
gökyüzünden indirilmiş
kar taneleri vardı.
Şimdi
Şimdi
özgürdü
ve gözleri
daha net
görüyordu
karanlıkta...
H. Altıntaş
Siyah Gergedan
H. Altıntaş
Siyah Gergedan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder